12 Aralık 2011 Pazartesi

Aşure.....


Aşure yapıldı. Duası okundu. Eşe dosta vermek üzere kaplara konuldu, süslendi ve dağıtıldı. Bu sene her seneden farklı olarak kaplara konup süslendikten sonra çeşitli kesitlerden yukarıdaki fotoğraflar da çekildi. Ve bir de çok özel bir dua edildi, sevgili kızım Elif için; hakkında hayırlı olan, istediği üniversiteye kabul edilsin diye…

Aşure zamanı geldiğinde ‘acaba bu sene yapayım mı?’ düşüncesi hiç oluşmaz bende, sadece gecikmeden yapmak ve her sene ‘Selda yapsa da yesek’ diyenlerle biran önce paylaşmak gelir aklıma… Zaten mutlaka bir hatırlatan da çıkar; ‘ne zaman yapıyorsun’ diye!

Çok severim aşureyi. Ama önemli olan lezzetini sevmek değil; yapılma niyetini benimsemek, bu niyeti özümsemek ve bundan keyif almaktır aşureyi güzel kılan. Sevgiyle ve inançla yapmak, hayır işlemek ve gönül almak, bu sımsıcak paylaşımla huzur bulmaktır aşurenin var oluş sebebi benim için.

Aşure bizim evimizde her sene hiç aksatılmayan en önemli rutinlerden biridir. ‘Kızı olan herkes yapar’ diye çok yakın zamanda duyduk, ama biz kızlarımız dünyaya gelmeden de bu işin çok meraklısıydık. Hatta eşimle birlikte ilk aşure yaptığımızda, Florya’da ki evimize yeni taşınmıştık ve her Pazar günü yan sokakta kurulan pazaryerinde satılan aşurelikleri görüp niyetlenmiştik bu işe, üstelik aşure zamanı değilken! Neyi ne kadar alacağımızı bilmediğimiz için, annemi arayıp sormuştuk. Canım anneciğim de kendi yaptığı miktarları bize söylemiş olacak ki, aşureyi yapmaya başladıktan sonra koyacak yer bulamamış, evdeki bütün tencerelere bölsek de başa çıkamamıştık. Aşureyi yaptıktan sonra da tencere tencere dağıtıp herkesi çok şaşırtmıştık.

Son yıllarda annemin ölçülerinden daha fazlasıyla aşure yapıyorum. Bunun için Tahtakale’den en büyük boy bir tencere aldım. Evin deposunda duruyor ve sadece senede bir kez aşure yapmak için ortaya çıkartılıyor. Tabii, bir de küçük tüpümüz var, çünkü elektrikli halojen ocaklar böyle büyük bir tencere ve bu kadar uzun süren bir işlem için hiç de uygun değil.

Aşurenin malzemeleri malum; hatta her ailenin geleneklerine ve yaratıcılığına göre geliştirilebilir bu malzemeler. Ama annemden öğrendiğim en önemli PÜF NOKTASI daima ocakta sıcak su bulundurulması ve uzuuun uzuuun karıştırılarak kaynamasını beklerken kıvamını bulmak için devamlı su eklenmesidir. Kıvam tabi ki göreceli bir durum. Benim için kıvam boza kıvamından daha suludur, çünkü soğuduktan sonra tahmin edilemeyecek kadar koyulaşır aşure…

İşte senelerdir yapıp deneyerek karar kıldığım ve artık hiç değiştirmeden tekrarladığım malzemeleriyle birlikte aşure tarifim; sevgiyle ve inançla yapmanız ve huzurla paylaşmanız dileğiyle…

 

Malzemeler:

  • 1 kg buğday
  • ½ kg pirinç
  • 2,5 kg toz şeker
  • ½ kg kuru fasulye
  • ½ kg nohut
  • ½ kg kuru üzüm
  • ½  kg kuru kayısı
  • 300 gr kuru incir
  • 200 gr fındık
  • 100 gr pilavlık fıstık
  • 100 gr kuş üzümü
  • 300 gr iç ceviz
  • 2 adet limon kabuğu rendesi
  • 2 adet portakal kabuğu rendesi
  • Haşlanmış ve ayıklanmış kestane (arzu edilirse)
  • Tarçın
  • 1 fiske tuz
  • Arzuya göre süslemek için; taze badem (kabukları çıkarılmış), nar, iç Antep fıstığı, kaju fıstığı vb…
Yapılışı:
Kuru fasulye, nohut, pirinç, kuru üzüm, kuru incir ve kuru kayısı akşamdan yıkanır ve tencerelere konarak, şişmesi için ıslatılır. Buğdaylar tencereye konur ve üzerine su ekleyerek (üzerini 2-3 parmak aşacak şekilde) 5 dakika karıştırılarak pişirilir. 5 dakika sonra ateşten indirilip, üzeri sıkıca kapatılıp sıcak ortamda, bir gece bekletilir (hatta yoğurt mayalarken eskiden örtülere sararlardı ya yoğurt kabını, masa örtlerimle güzelce sarıyorum ben de buğday tenceresini). Ertesi gün pirinç, nohut ve fasulyeler yumuşayıncaya kadar haşlanır. Buğdaylar tencereye sıcak su ekleyerek ateşe koyup kapaksız olarak kaynatılır. Dibinin tutmamasına dikkat edilir ve devamlı karıştırılır. Bir süre sonra ocağın altı kısılarak, haşlanmış pirinç, haşlandıktan sonra kabukları soyulmuş nohut ve fasulyeler (bu sene kabukları soymadım, onlar da eridi gitti içinde!) buğdayların üzerine ilave edilir. Malzemeler kısık ateşte pişerken kuru üzüm, ikiye bölünmüş kuru kayısı ve şeker de ilave edilir. Ateşten almaya yakın limonlar ve portakallar rendelenip aşureye katılır ve bir fiske tuz da serpilp, bir iki taşım daha kaynatılır. Ateşten almadan önce isteğinize göre kaynatılıp ayıklanmış ve ikiye bölünmüş kestaneler de eklenir. Soğuması beklenmeden, kâselere ve dağıtmayı planladığınız tercihen kapaklı kaplara konulur. Soğuduktan sonra; tarçın, badem, fındık, dövülmüş ceviz, pilavlık fıstık, kuş üzümü, nar, ince ince doğranmış kuru incir vb. ile aşurelerin üzeri süslenir. Misafirlere servis edilir, komşulara dağıtılır, uzaklardaki akrabalara gönderilir ve aşure ritüeli böylece tamamlanmış olur.J

AFİYET OLSUN…

Not: Ben kuru incir ve kuş üzümünü aşure kaynarken içine koymuyorum, çünkü bence rengini karartıyor ve incirin çekirdekleri kaynadıkça dağılıp aşurenin geneline yayılıyor. Ayrıca pirincin çok haşlanmasını sağladıktan sonra biraz da çatalla eziyorum ve öyle ilave ediyorum top top olmasın diye. Benim pirinç miktarım biraz fazla, bu şekilde aşurenin rengi tam istediğim gibi açık bir renkte oluyor. Pirinç unu, nişasta, vanilya konulduğunu da duydum ama ben hiç koyup denemedim. Taze bademin (yani tuzsuz ve kavrulmamış şekilde kuruyemişçiden alınan badem) kabuklarını çıkartmak için akşamdan sıcak suya koyuyorum, sabah kabukları kolayca çıkarıyorum. Bir arkadaşım aşureyi kaynatırken içine küp küp doğranmış elma da koyduğunu söyledi, hiç denemedim ama bence yakışır. Seneye deneyeceğim onu da artık! Ayrıca, aşurenin içine konan malzemelerin miktarı da kişilerin zevkine göre ayarlanmalıdır diye düşünüyorum. Bazı kişiler bol kuru fasulye ve nohutla seviyor, bazıları çok fazla şekerli seviyor. En iyisi ve doğrusu, herkesin ağız tadına göre ayarlaması galiba...